The Last Airbender

veyahut
Shyalamdam maceralarım
veyahut
Aksiyon ve gerilim üzerine alçakgönüllü bir deneme

*      1/5

Şimdi lafa M. Night Shamalayamayalam'dan girmek istiyorum. Arkadaş çevremde ve genelde benimle benzer zevklere sahip, benimle aynı 'zevkim çok incedir bebeem, acayip anlarım ben bu işlerden' havalarını atmaya meyyal dangalaklar arasında bu Night Shayalambam'ı beğenen bi ben varım.

Sixth Sense'i görünce hepimiz bi takdir ettik önce, 'öeeeh twist de iyimiş, ama ben filmin onbeşinci dakkasında anlamıştım zaten, o derece zekiyim' dedik. Anca en en fiyakalı üç beş tanemiz burun kıvırdı. Herkeşler birbirine "I see dead people. Ehuahuaehaauhe" şakaları yaptı.

Sonra Unbreakable'ı çekti, ben beğendim, "süper kahraman dekonstrüksüyonu olarak hiç fena diil, çok hoş" havalarından girmeye çalıştım, ama rüzgar değişmişti, kıvrık burun sayısı artmıştı, temkinli yaklaştım, kısık sesle söyledim.

Shaynlayam'ın bi sonraki hamlesi Signs oldu. Bunların hepsini hem yazıyo hem yönetiyo bu arada. Ben o aralar başka gösterişler peşindeydim, Signs'ı seyretmedim, ama cemaat kesin kararını vermişti. "Peder uzaylılara kutsal su püskürtüp kaçırıyo, rezalet" dediler. Shaymayalan'ın adı 'film sonu sürprüzcüsü'ne çıktı, üstelik Signs'ın film sonu sürprüzü sıfır orjinallikte hristiyan kültürü üzerine kurulu, acayip banal ve oldukça saçma bişeymişti. Sözkonusu uzaylılar da show tv'nin gece 3'te verdiği dandik filmlerden fırlama yaratıklarmıştı. Geri kalmamak, havamı kaybetmemek ve herkesler tarafından çok sevilmek için ben de hemen 'ya bırak olm ya, zaten Shyamboyan'dan adam olmaz' dedim.

Sonra The Village geldi. Aman allahım, herkese göre bu artık Shlalamay'ın sıçışının başyapıtıydı. Yine sürprüzlü sondu, bu seferki en kötüsüydü. Filmin kötülüğü efsane oldu. (Motherfucking) snakes on a (motherfucking) plane'i bağrının orta yerine basan internet, Village'la öyle bi taşak geçti ki sanırsın Shamlayan artık son kez şamladı. Tabii filmler sağlam para kazanıyo bu arada, dediğim gibi ben "kültürüm yüksek, burnum havadadır, zor biyenirim" raconu kesen tayfadan, yani benim insanlarım, benim milletimden bahsediyorum.


Gizlice beğendim, kimselere söylemedim

Ben seyrettim bu 'hilkat garibesi' Village'ı, ve çok beğendim. Ama ÇOK beğendim. Sonunu sürprüzünü filan salla, adam süper yönetmiş kardeşim. Ekrana zıplayıp seni de koltukta zıplatan ucuz Wes Craven efekti kullanmadan, gayet güzel korkutmuş, ya da korkutmuş demiyelim de vermiş gerilimi vermiş gerilimi. Nefis olmuş. Korkutmuş lan işte, korktum var mı? Sadece gerilmedim, korktum anasını satiim, söylerim be oh, senden mi çekinicem. Tüylerim diken diken oldu valla. Ama güzel gerilim demek sadece iyi geren demek diildir, bu film güzel de. Atmosfer harika, diyaloglar güzel, film müthiş bence. Ve dediğim gibi, harika çekmiş. Sonra Signs'ı seyrettim, ve bu kez biraz şüpheliydim, kötü bulabilirim diye beklerken yine çok keyif aldım, üstelik sonunun hakkaten saçma bi banallik içermesine rağmen. Ayrıca uzaylı hikayesi de hakkaten çok ucuz ve abuk, ama birazcık bununla dalga da geçmemiş diil (Erich von Daniken tarzı kitapların saçma ötesi olduğunu net biliyoruz, iki sayfa okuyunca bunların pek de yaratıcı olmayan birinin götünden sıktığı komplo teorileri olduğu belli oluyo, ama bu kitapların söylediği şeyler bir bir gerçekleşse nası tepki verirsin? ilginç bi soru, filmini çekmesi de eğlenceli)


Naapıyo bu Shalalam da beni yakalıyo?

Sadece canavarları kameranın orta yerine koymak yerine hep göz ucundan görmemiz diil olay (Jaws ve Alien gibi mesela). Bi defa o olay çok iyi bi olay, görmediğin şeyi hayal etmek zorunda kalıyosun, hayal ettiğin veya hayal dahi edemediğin şey göstereceği herhangi objeden daha korkutucu. Aynı efekt edebiyatta mesela HP Lovecraft'ta var, "kafasından beş bacak çıkıyodu" yazmak yerine "bakmasına rağmen anlayamadığı kasvetli bir korkunçlukta, 'insan'a olabilecek en uzak varlıkla karşı karşıyaydı" yazıyo altına sıçıyosun. Ya da Lost dizisinde ortaya abuk bi durum atıyolar sen anlamayıp 'hastiiiirr nası ya' diyosun süper oluyo, sonra sonunda açıkladıklarında büyük hayal kırıklığı yaşatıyo. İşte bu olay süper bişey, bu bir, bu var Shamboyolan'da, ama dedim ya tek olay bu diil.

Çok alakalı ama illa aynı olmayan bi araç da şöyle: Kameraya koşan devasa zombi böcük yerine, kamera hareketsiz ana karakterin yüzüne zumlamış, o koca suratta 'siktir arkamda bişey var, kesin arkamda bişey var, olm zıçtık dibibaşımda kesin biliyorum' ifadesini görüyoruz. Çok daha etkili. Zıplayan böcük aksiyon oluyo çünkü gerilim diil. Cemaatle ilişkim sallantıda o yüzden burda ortaya hava atiim bari: Hitchcock'un süper lafı var. "Bi masanın altında birden bomba patlarsa şaşırtır ve korkutur, bu aksiyon; masanın altında bomba olduğunu biliyosak ama ne zaman patlıycak bilmiyosak, bu gerilim." Ya da kısaca 'bomba patlarsa aksiyon olur, patlamazsa gerilim olur' diyerek Alfred dayımızı mezarında okey'e döndürelim.

Bi de bu ekrana bakan 'eyvah yanıbaşımda diil mi sinema seyircisi, zıçtım di mi sen söyle bana' kahramanının ekstra bi yönü var. 'Yanıbaşımda' olayı. İnsanoğlunun psikolojisinde böyle bişey var. Tanımadığın adam nispeten boş bi İstiklal'de bi santim yanında yürürse çok rahatsız oluyosun, on santimde kalırsa olmuyosun. İnsanları tanıdıkça daha yakınında durmalarını kabulleniyosun, otomatikman daha yakında duruyosun hatta. Üstelik bütün bunları farkında olmadan yapıyosun. İşte canavara, hayalete, zuzaylıya, teletabiye bu psikolojik sınırı deldirdikleri zaman seyircide tüyler hop halay çekmeye başlıyo, diken diken. Karşımızdaki kahraman sağına bakıyo, kamera sola kayıyo, bişey yok (kahraman ekranın en sağında). Bu kez soluna bakıyo, kafasıyla birlikte kamera sağa kayıyo, burnunun dibinde hayalet var. Annecim! Melabaaaa hayalet bey, ben ufaktan altıma kaçırdım, bi tuvalete gidip geliim, sen kendini evinde hisset, çay demledim çay koy iç, takıl yani.

Bu güzelim gerilim öğelerini çok iyi kullanmasını yanında, Shalam arkadaşımız mizanseni çok iyi kuruyo, sahnede dengeyi çok itinayla ayarlıyo, kamerayı çok güzel kullandırıyo, vs. Dadından yenmez bir yönetmenlik sergiliyo desem yeridir. Senaryoda da yüzeyde fantastik hikayenin aslında dinamiğini tamamen aile içi dram-gerilim-sorunlu ilişkilerden alması yolunu tutuyo, Spielberg'in tıpkısının aynısını Spielberg'den iyi yapıyo namussuz.
Yöntemlerini ordan burdan araklamış olabilir ama hepsini süper kullanıyo abicim, bu yüzden de ben bu adamın filmlerini se-vi-yo-rum. Arkadaşlarıma söylemeyin. Onların yanında hala "Takarım Shyamaman'a".


Amma konuştun be iki sus

Eveeek, gelelim The Last Airbender'a. Ulan daha yeni mi geliyosun deme, haddini bil, istemiyosan okuma kardeşim zorla mı? Allah allah. Tepemi attırmayın. Arada iki filmi daha var ama ne gördüm, ne hakkında kimsenin bişey dediğini duydum (elemanlar artık tenezzül bile etmiyolar seyretmeye heralde).

Bütün bu gizli Shaymaylan hayranlığım sebebiyle, ayrıca anime özentisi amerikan çızık filmini hiç takip etmemiş olmama rağmen uzaktan hikaye potansiyeli sağlam görünen Avatar: The Last Airbender settingi dolayısıyla, filme umut dolu bir yürekle ve fakat illa çok büyük şeyler de beklemeden gittim.

Uzun lafın kısası (bak bak), The Last Airbender götümden hallice olmuş. Götüme haksızlık etmiim, hiç fena diildir kendisi, The Last Airbender bayaa kötü olmuş. Oldukça kötü çekmiş, ama senaryo berbat zaten (senaryoyu da çizgi filmin hikayesinden yine Shyamalan yazmış), iyi çekse de kurtarmazmış. Şu belli oluyo ki, gerilimi iyi yapan bu adamcağız, aksiyon sahnesi çekmeyi hiç beceremiyo. Ayrıca ekranın odağına kurulmuş CGI'ı yönetmeyi de beceremiyo.


Gerilimi geçtik şimdi de aksiyon sahnesi ukalalığı

Hakkını yemeyelim, ortalıkta aksiyon sahnelerini iyi çeken adam pek yok. Çok nadiren beğeniyorum bu tür işleri, çünkü ben olay esnasında nerde ne oluyo onu anlamak istiyorum. Aksiyon sahnesinin bana hikaye anlatmasını istiyorum, kim nerde ne yaptı da ne oldu takip etmek istiyorum. Oysa bugünlerde herkes cart cart cart 3 saniyede bir kese kese "olayın heyecanını ve kaosunu" bize yaşatma yolunu seçiyo. Michael Bay, Ridley Scott filan lafım hep size. Burayı kaçırmadan okuyosunuz, biliyorum, adam olun. Çok nadir beğeniyorum dediğim gibi, Lord of the Rings iyi iş çıkarmıştı, Bourne Identity'nin aksiyon sahneleri mesela mükemmel çekilmişti bana göre, Matrix öyle, savaş sahnelerinde Mel Gibson gibi bi hıyarın ellerinde nasıl olduysa gayet iyi çekilmiş bi Braveheart mesela, dikkat ederseniz üç dört filmde onbeş yıl geriye gittim, çok zor beğeniyorum ('çok havalıyım, kolay beğenmem, zevkim üstündür' demiş miydim?). Küçük not: Burda iyi aksiyon sahnelerinden bahsediyorum, iyi aksiyon filminden diil. Yoksa var iyi aksiyon filmi - buna iyi bi örnek olarak Gladiator'ı da severim ben, iyi aksiyon filmi, ama Ridley Scott'ın artık standart olmuş hızlı çekim dövüş/savaş sahneleri çok daha iyi yapılabilirdi. Night Shlayanam ne aksiyon sahnesi çekmeyi, ne de düzgün aksiyon filmi çekmeyi becerebilmiş.

Ama başkası da beceremiyo diye beleşten sınıfı geçirmiycem kardeşim. Sıçmanın, insanı baymanın da bi derecesi var. Çizgi filmi bilmememe rağmen hikayenin sıkışıklığından koca bi sezonu iki saate sığdırmaya çalışmış onu hissediyosun, bi sürü şeyi acele acele açıklıyo, peki diyosun. Karakterler çok sığ ve aptal. Kötüler hööh öküz kötü, bi tane kötü mü iyi ortada kalmış eleman var ama hiç üstüne gitmemiş, o da yüzeysel kalmış. Kavgalar dayaklar, yolculuk, macera filan hepsi dandik, en ufak bi duygu, heyecan yaratmıyo. Duygusal yatırım sıfır, kimseyle özdeşleşmiyosun, kötü adamlar kötü kötü gelip kötülük yaptığında bile aman iyiler kazansın diye ummuyosun, hatta bizim şu iki üç eleman iyi iş çıkarsın diye bile iç tezahürat yapmıyosun.

Arada bi nadiren güzel resimler görmemize rağmen The Last Airbender bende çok büyük hayalkırıklığı yarattı, üstelik beklentilerimin öyle tavanlarda olmamasına rağmen. Bi de 3D diye paraları bayıldık yine, 3Dsi de rezaletti, o da içime oturdu.


Yoksa bu bir elveda mı Nightcığım?

Shaymalm, hayatım, sen yine gerilim çek, yine beğenirim ben, tamam mı? Bakma sen diğer ukalalara. Benim ukalalığım hepimize yeter. Yalnız bu film Book 1: Water diye başladı, ortalıkta bi yerde de dandik bi yarı-climax sonrası bitti, son sahne de 'bi sonraki filmimizin kötü adamı budur, tanıştırayım' sahnesi. Bundan earth-fire-air diye üç kitap daha çekiceksen ilişkimiz bitmiştir, uzatmanın alemi yok, sorun sende diil bende, arkadaş kalalım, tamam mı?

1 yıldız ama yazdıkça sinirlendim, 2 de olabilir, emin diilim, yarın sakinleşince sorun. 50 km yazdım, arada Village ve Signs'a bu filmden çok değindim, onlara da **** ve *** veriim bari (hatta belki de ***** ve **** ama hala fiyakalı arkadaşlara rezil olma korkumu yenemedim)

No comments:

Post a Comment